13 Haziran 2010 Pazar



gitmek




ya da kaybolmak derin sularda



karalamak bütün yazılı delilleri



ortada suça teşvik edici hiçbir acı bırakmadan uzaklaşmak



ve tuzak kurmak,



gelmesi mümkün yaralı sevdalara







bakma



yüzüm çoktan eskidi



konuşma



cümleleri uzatan kelimeler yanımda değil







hep sonbaharda geliyor buruk gülümsemeler



hep sonbaharda yaklaşıyor veda



şu düğümü bir çözsem anlatacağım



ne vakit sonbahara düşsem,



hüzün yüzümde ayna


Pelin onay

7 Mayıs 2010 Cuma


SENİ ÖYLESİNE DÜŞLEDİM Kİ



seni öyle düşündüm ki




öyle delicesine düşündüm ki seni;

aklımda sen, öyle çok dolaştım

o kadar çok bahsettim ki senden;

hayalini öylesine sevdim ki senin

bir şey kalmadı artık senden!...



gölge olmak, hayal olmak kaldı şimdi bana

gölgeden bin kat koyu bir gölge

senin o günlük güneşlik hayatına

ikide bir düşecek olan gölge...








Robert DESNOS

29 Mart 2010 Pazartesi

Benim Olmayan Bir Adam Sevdim...


Bir adam sevdim, canımı yaktı sevdası


Hiç benim olmadı, benimmiş gibi sevdim

Biraz umursamazdı, biraz serseri

Söylemezdi isteklerini.

Kahrolsa aşkından, uykuları kaçsa geceleri,

Ben bilmezdim.

Utanırdı bazen hatalarından, utancından gelmezdi.

Sıcak yaz günlerinde, bir bardak su gibiydi,

Hiç ikincisini içemedim.

Ne yetti varlığı, ne çekip gidebildim.

Umutlarım gibi temizdi düşleri,

Elbet istekleri, elbette o da hayal kurardı,

Sadece, hiçbirini yapamadı.

Biraz vurdumduymazdı, biraz maymun iştahlı,

Ne yardan, ne serden vazgeçti.

Adı gibi büyük bir denizdi,

Çok yüksek bir tepeden bıraktım kendimi sularına,

Bir batıp, bir çıktım maviliğinde

Bazen sakin bir limanda, bazen fırtınada

Üstümden geçen dalgalar gibiydi.

Bir adam sevdim,

Bir yaz günüydü, sessizce sarıldım sohbetine,

Kendinden emin, güvenliydi.

Kalbini gördüm birgün, şaşırdım.

O, bu adam değildi.

Birçoklarına kırgındı, duvarlar koymuştu önüne

Kimse yürüyüp geçmesin, görmesin onu diye.

Bir adam sevdim, kızınca çıkıp giderdi birden,

Arkasından ağlardım, o hiç bilmezdi.

Birkaç duble rakısı vardı,

Hayır o da Allahtan vardı

Yoksa hiç öğrenemezdim beni sevdiğini,

Ayıkken olmazdı yüreğini açacak cesareti.

Anlayacağınız dostlar,

Ben hiç benim olmayan bir adam sevdim,

Sanki benimmiş gibi!



Candan Ünal

Tutunacak Bir Dal..


Günlerdir zihnimden elime tek kelime düşmedi. Sustum, durdum, dizlerimi karnıma çekip oturdum. Başımı ellerimin arasına aldım ağladım. Aynaya bakmadım, konuşmadım…




Bilinçli bir yalnızlığın içinde kendimle karşılaşmaktan korktum, kaçtım. Biliyordum aslında kaçmanın, susmanın, korkmanın ne demek olduğunu ama bu kez başkaydı… Çok iyi performans sergilediğinizi düşünürken işten kovulursunuz, çok sağlıklı olduğunu düşündüğünüz biri aniden hayata veda eder, güneşe bakıp içinizi ısıtırken bir anda yağmur ya işte öyleydi bu kez…





Kalbim birinci dereceden yanıklarla kıvranırken sığınabilecek bir liman aradım. Bir sabah uyandım, gitmek istedim ama utandım. İkinci sabah uyandığımda kendimi sadece onun yanında “iyi” hissedebileceğimi bilmenin eminliğiyle yollara düştüm.





Her adımda ayaklarımın yerin dibine geçtiğini hissettim. Bana bu kadar yakın olmasına rağmen ona uzak duruyor olmama kızdım. Yol boyunca düşündüm. Nasıl oluyor da sarıp sarmalandığım kucağı unutabildim diye kendime öfke kusuyordum.





Gerçekle yüzleşmek ağır gelse de yanına kadar gittim. Varlığının gerçek olmasını dileyerek soğuk mermerin kenarın oturdum. Yağmur gibi aktı gözyaşlarım. Ne için ağladığımı unutup konuşmaya başladım. Kendimi anlattım, içimin sırlarını döktüm…





Dokundum. “Tutunacak bir dalım yok baba” dedim.





Çat diye bir ağaç dalı düştü önüme… Şaşırdım, gülümsedim… “Babam” dedim “babam”...





Fiziksel olarak burada olmasa da ruhuyla yanımda olduğunu, küçük kızını izlediğini hissettim her hücremde…





Ondan gelen ağaç dalını aldım elime, garip bir sızıyla eve doğru yürümeye başladım. Hafiflemiştim sanki üzerimdeki katran karası yük kalkıp gitmişti… Tutunacak bir dalım vardı artık, babamın elleri vardı bana uzanan… Uzaklaşmayan ama hep yanımda duran babamın elleri…:(








Feraye Demir

11 Mart 2010 Perşembe

SaNa YaZMaK...

Ne zaman sana yazmaya başlasam önce çaresizce dipsiz kuyulara dalıyor bakışlarım ardından uzun ve derin bir sessizlik…




Günleri sayarken aylar, ayları sayarken yıllar geçti ama ben en çok sana yazdım; çünkü en çok seni sevdim; seni bekledim.Sonra tüm yazdıklarımı sildim birer birer; okudukça benden bir anı kalmasın, yüreğin yanmasın diye. Öfkeyi suya, sensizliği kağıda, aşkı yüreğime yazdım; gökten yıldız çalmak, güneşe göz kırpmak, boşluğu kavramak gibi…



Yazdıkça ateşe dokundum; dokundukça yandım.



Sana yazmak, seni yazmak: Bazen hayata karşı buz kesilmek, bazen sıcaklığını hatırlayıp erimek, bazen de aşkın sesiyle irkilmek gibi...



Gidemedim, senden geçemedim ama biliyor musun, sensiz geçen her gün daha da korktum yokluğuna alışmaktan…Rüyalarıma uzunca bir süre uğramadın mesela rüyamda bile göremedim seni…Ta ki birkaç gün öncesine kadar.Üşüdüm, dedim tek kelime etmeden sadece sarıldın bana. Şimdi mi, şimdi yine sana yazıyor, seni yazıyorum işte…











‘İşin doğrusu:

Varlığına alışmaktan daha zor oldu,

Yokluğuna alışmak.

Alıştım mı bilmiyorum; ama mecbur olduğumu biliyorum.

Boşver...

Coşkusu da çok güzeldi varlığının,

Yokluğunun acısı da hiç fena değildi hani…
 
Alinti..

27 Şubat 2010 Cumartesi

BuGuN SeNiN DoGuM GuNuN....

UNUTULMANIN UNUTULDUĞU YERDE BAŞLARMIŞ UMUT




Bir rüzgar esmeye başladı yüreğimde; sınırlarının bilinmediği..Ama sürekli sevgi taşıyan ve sevgiye koşanbir rüzgar. Önce şiir yazmalıyım diye geçirdim aklımdan; sonra yazmalısın uzun uzun yazmalısın dedi yüreğim....



Ellerinin arasından kayıp gitmişti ellerim senler önce. Ben herşeye rağmen ellerimle kavuşacağını bekledim. Belki boşunaydı ama bekledik onlar ve ben... ben ve onlar...



Düşündüm.. Neydi senı bu kadra etkıleyen? "Bakışları" dedi. Öyleydi. Sürmeli gözleri Mevlam ne de güzel yaratmıstı... Bakışlarına anlam yükleyen gözlerini...



İlkbaharda yağan yagmurlar geldi aklıma sonra. Yağmurda aşk başkadır diyenlere gülüyordum. Ama ben de yağmurda üşüyen ellerini severek başladım seni sevmeye.



Rehin alınan bu yürek senelere meydan okudu. Nice savaşlarda kan kaybetti, nice savaşlarda gururu aşkın gerisinde kaldı. Ama hiç bir zaman aşkından o büyük aşkını bitirmedi. Sarıldı yalnız yaşadığı aşkına sevgiyle. umutla...



Her gece, her gündüz sesini duymak için telefonlara sarılmaktan vazgeçmek, ismini duyduğumda içimin titreyip gözlerimin dolmasından hep kurtulmak istedim bazı bazı... Ama yapmadım...



Aslında yalnız kalıp seni düşündüğümde; deli gibi sever olduğumda her vakit, sen benim herşeyim olduğunda ben senin için hiç yoktum. Bu yüzden yalnızlıklarım, ağlamalarım, özlemlerim canını hiç acıtmadı. Ama senin yokluğunu her hissettiğimde canım acıyordu. Sen yoktun...



Ne olur her 27 subat ta yağmur yağdığında yağmurda dolasmayi  unutma... Yağmur olup yağarım belki gökyüzünden…
 
alinti...

22 Şubat 2010 Pazartesi

AniLar OpTu DuDakLaRiMi..

Anılar Öptü Dudaklarımı


(..çok zaman sonra belki de sen..)
 
sesi soluğu kesilmiş bir aşkın ortasından yürüyoruz


acılarımızı saramayacak kadar uzağız artık



kirpiklerimizde beslenen düşler,

yeni doğacak sevgililere miras

düşünüyorum da,

belki biz sevgiyi değil, hep ayrılığı büyüttük seninle

çıplak bedenlerimizden akan özlemler yanılttı bizi

yağmur yağarken anımsadığın ben değil,

yalnızlığındı belki de

ve ben yalnızlığını bile özledim desem,

beni duyamayacak kadar sessizsin artık



nakaratındayım anıların

beni bu gece dehlizlere sürükleyen Timur Selçuk,

babasının şarkılarını söylüyor

öyle hüzünlü, öyle hasret, öyle tutkulu

ben de senin şarkılarını söylüyorum

is gibi, sus gibi, öyle vurgulu

kaçırıp getireyim kendimi yanına bir an için desem,

sana sarılamayacak kadar yorgunum artık



dağınıklığını toparlarken odamın,

elimde kaldı bir kitabın içinden düşen resmin

göz göze geldik bir an,

gözlerinde "seni seviyorum" bakışın

kara çalılar ardına saklanan sinsi bir isyan kaşıdı yüreğimi

resimlerde kalacak kadar yabancı değildik o zaman

her şeyden önce dostumdun,

ıslak hüznümü bile varlığınla gülümsetebildiğim

şimdi gözlerinde yeniden kulaç atmak istiyorum desem,

mavilerinde yüzemeyecek kadar bitkinim artık



nerede yanlış yaptığımı itiraf etmedi aşk

ilam kağıtları birikmiş bir sevda duluyum

şarkıların sakiliğini tek başıma yapıyorum,

rakı makamına göre kadehe doluyor

bilirsin işte, artık sevmek istemeyen kadınlık halleri

an geliyor,

kalbim kanatlanıp göğüs kafesine girmek istiyor desem,

semalarında süzülemeyecek kadar yaralıyım artık



ağdalı sevdim seni ama yapışkan değil

sevmek çekip gitmekti gerektiğinde, bunu bildim

sadece şiirlerimde konuşabildim, bağıra..çağıra

kızdın ve kırıldın sitemlerimin tavşan dudaklarına belki ama

sevdim seni, ayazda..boranda

ah o sadekâr ellerin bedenime yeniden dokunsa desem,

ellerini bedenimde tutamayacak kadar titriyorum artık



bir kedi gözlerimin içine baktı

ruhumdan bir deniz geçti, dalgaları göğsüme çarpttı

antika bir fincanda iç çekişlerim kaldı

gül kurusu perdeler, mutluluğuma kapandı

anılar dudaklarımı öptü, dudaklarım sızladı

çok zaman sonra sen de öp beni desem,

öpüşlerimiz bizi yakacak kadar sıcak değil artık



...ve sen, her şeye rağmen gelip, "seni seviyorum" desen,

bu iki kelimeden ölesiye korkuyorum artık..
 
Pelin Onay..

Ayriliklar da Serefli Olmali..

Evet ayrılıklar da şerefli olmalı..




Bir ilişki yaşarsın mutlusundur; yüreğin bir başka yüreğin adını zikrederek atar, paylaşırsın umutlarını yarınlarını...

Bir zamanlar benim de, bir sevdam vardı. ‘Her geçen gün yüzün pembeleşiyor seviyorsun beni,hiç ayrılmayalım ve artık bana ayrılık lafını asla etme sevdam; seni öylesine her şeyi hiçe sayarak seviyorum ki...’ derdi.



Sevmek yüzde pembelikler oluşturuyormuş demek ki, diye düşünürdüm. Zaman içinde, o güzel duygunun neler getirdiğini yaşayarak gördüm. Ilık rüzgarlar eser yüreklerde; pembeleşen çehre pembe hayallere sevk eder insanı; bilinen dört mevsim yediye çıkar; bin bir çiçekle karşılanır masal galaları... Elimizde kırmızı halı olsa sevdiğimizin yoluna hiç üşenmeden seriveririz, kalp atışları davullara bedel...



Sonra bir gün yollar ayrılır; bambaşka köşelerde buluverirsiniz o kalp atışlarını ..öncesinde buruk bir hüzün sonra yaşamaya devam... Hayat her zaman istediğimiz gibi devam etmiyor işte. Başlangıçları nasıl hevesle karşılıyorsak ayrılıklarda hoş görülmeli.. Kavgasız nefretsiz uğurlamalı gidenleri, bir zamanlar güzel duygular paylaştığımız insanın ardından 'yaşanmamışlarıma yaşanmışlık getirdi yolu açık olsun.' demekten başka çare yok. Herşeyden önce bunu kendi ruhumuz için yapmak...



Bazen bitiriş fiilinin gümbür gümbür gelişini duymak istemeyiz, bittikten sonra karmaşa...Saatlerce gidenin ardından konuşuruz; konuştukça öfkeleniriz, derken: NEFRET!



Ayrılığında etiği olmalı; sevginin namusu taşınmalı omuzsa omuzda, yürekse yürekte... Çevremde nice insan var gidenin ardından nefret kusan, oysa tek çare insanın yeni yürekleri de görebilmesinde..



Kimse dünyanın merkezi değil...



Ne sevdalar gördüm ölümsüz olduğuna inandığım ama inanmışlık yetmiyor bazen!



Bir zamanlar benim de bir sevdam vardı...
 
 
Binnur Edisan..

CanDan ErCeTiN KADER..

http://www.dailymotion.com/video/xbusbw_candan-er%C3%A7etin-kader_music

Kader

Kul kurar kader gülermiş


Bazı hikayelerin sonu mutsuz bitermiş

Ama kadere inat insanoğlu hayal kurmaya

Yazgım değişir diye inanmaya devam edermiş



İnsanız bir anlam ararız yaşamak için

Ait oluruz sahip oluruz yada olamayız



Hesaplar yaparız sonumuzu bilemeden

Dünyalar kurarız dengimizi bulamadan

Acılar çekeriz hesabını soramadan

Yeminler ederiz tutamadan

Çeker gideriz

18 Şubat 2010 Perşembe

Olamadik 'Biz'...


Seninle olamadıklarımız…




Bir sabah karşılıklı oturup taze demlenmiş birer bardak çay içemedik. Çıtır çıtır kızarmış bir simidi bölüşüp yiyemedik. Sabahlar olmadı!





Kış güneşinin odayı ısıtan sıcağında dizlerimde uyumadın. Çünkü, güneş bize hiç doğmadı!



Gözlerinin içine heyecanla bakamadım; bakışlar donmadı! Başımı omzuna yaslayıp Sezen’i dinlemedim seninle. Sezen bize hiç şarkı söylemedi! Dudağıma kondurduğun ilk busede yüzüm kızarıp, avuç içlerim terlemedi.



Birbirimizden kaçtıkça tekrar yakınlaşmalarımızın nedenini sabahlara kadar hiç düşünmedim. Telefonuma gelen mesajlarına gülümseyemedim. Sana hiç 'sevgilim' diyemedim.





Sen arabayı hızlı kullanıp yüreğimi ağzıma getirmedin; ben yavaş kullan arabayı, diye çığlık atmadım…



Sen cep telefonunu bana verip uykuya dalmadın; ben telefonunu hiç karıştırmadım.Ne sen bana güvendin ne de ben seni kıskandım.







Olamadık ‘biz’ ... Gündüzleri geceye taşıyamadık işte, sabahları uyanamadık…



Aynanın karşısına sarılarak geçip şımarıkça birbirimize ‘yakışıyor muyuz’ diye sormadık. Türk kahvesi içip fallarımıza bakamadık…Hiç şarkımız olmadı mesela... Bir resimde beraber yer alamadık!



Seninle yaşanan hiçbir an’ı hafızama kaydedemedim.Çünkü merhaba ile elveda arasında kalmayı umursamadık ve aslında kaybetmekten hiç korkmadık.



Şimdi bunca yazdığım ‘olamadıklarımızı’ aslında olduğumuzdan mı yoksa unuttuğumuzdan mı üzgünüm işte onu bilmiyorum! Yani cesaretimizle mi övüneyim yoksa korkaklığımızdan mı utanayım bilemedim!



Olamadık aslında SEVGİLİM, biz hiç 'biz' olamadık…



Binnur Edisan



17 Şubat 2010 Çarşamba

BİR SUSARSAM, HİC KONUSMAYACAGİM...


Evet çok özledim.


Bir bakışını bile özledim.

Tadım yok, ne kadar uğraşsam da tadım yok işte.

Klavyenin hangi tuşuna bassam özlemim çığlık çığlığa, tutamıyorum ki kendimi,harfler ‘toparla bizi’ diye tehditlerde ..

Susarsam, biliyorum ki hiç konuşmayacağım.Kaç mevsim geçti oysa..Kaç mevsim başlarken ‘bu seferkini kaldıramayacağım artık! ‘ dedim, hepsini kaldırdım yine de.Bu mudur güç , sensizken yaşamak mıdır, hayata kaldığım yerden devam etmek midir(?) Yüreğimin bir tarafı yanık .Neredesin, kimlerlesin , yaşıyor musun?.Haklıydın, ‘Aşk değil bu, çöldeki salgın’.

Eğer eğer, konuşmaktan , senden vazgeçersem biliyorum bir daha hiç konuşmayacağım.Böylesi bir suskunluğa ihtiyacım var belki de...Ben sustuktan sonra sen gelsen neye yarar ki!

Rüyalarımda, martı nefesiyle yelkeni dolmuş , iskeleme yanaşan kırmızı bir yelkenli var,ben suskunum sadece bakıyorum.’Gel gidelim’ diyor. Gitmiyorum.Susmuşum çünkü..Bir kere susarsam konuşmam bilirsin.

Başka başka insanlar vardır hayatında, sen yalnız kalmayı başaramazsın tıpkı bir yüreğin yanında uzun kalmayı başaramadığın gibi.Tenler tenine kazınır, ruhun dayanılmaz gelir ruhlara ve sen gidersin.Senin limanın yok sevgili..Açık denizlerde gidebildiğin yere kadar gidersin.Yol bitmez, sen bitmezsin.Seni düşündükçe hala ağlayabiliyorsam, özlemim içimi yakıyorsa, sevdamın uçsuzluğundandır..Ben bu sevdayı yarı yolda kaldığımda elimden tutacak bir elin varlığına inanarak yaşamıştım.Sen okyanusun bir ucundan el sallarken göremiyorum.

Duymuyorum seni..
Sustum...

Binnur Edisan..

15 Şubat 2010 Pazartesi

GözYasLaRi...


Ne çok şey anlatır gözyaşları...Bazen söylenemeyen sözlerin sesi,bazen bir pişmanlığın diyeti,bazen de bir sevda nefesi...Sessizliğin çığlıklarıdır aslında gözyaşları...Anlatılamayanı anlatmak ister karşısındakine...Eğer anlayabilirse...




İnsanoğlu bi garip...Sevinir ağlar,üzülür ağlar,hasret çeker ağlar,kavuşur yine ağlar.Kelimeler kifayetsiz kaldığında,gözyaşları görev başındadır.Aslında ağlayabilmek büyük bir nimet...Ve ağlamak taş kalpli olmadığımızı gösteriyor.Hala insan olduğumuzu,hissettiğimizi,DUYGUSUZ olmadığımızı...



Ama bazen gözpınarlarından aşağı süzülemez gözyaşları...Onlar dışa akıp ziyan etmezler kendilerini...Çünkü çok daha önemli bir görevleri vardır.İçteki bir yangını söndürmek isterler.Göz kapaklarınızın alev alev yandığı,boğazınıza bir şeylerin düğümlendiği,burnunuzun direğinini sızladığı oldu mu hiç?Dikkat ettiniz mi o anlarda gözyaşlarınızın istikameti neresi?En zor olanı bu belki de...



Ağlamak zayıflık mı?Neden ağlamamız gereken anlarda;yumruklarımızı,tırnaklarımız avuçlarımızı kanatıncaya kadar sıkar,boğazımızdaki düğümleri yutkunarak gidermeye çalışırız?Neden kaçırırız buğulanan gözlerimizi başkalarından?



Bakın ağlıyorum işte!Utanmıyorum kimseden...O kadar içime akıttım ki gözyaşlarımı!...Artık zapdedemiyorum içimdeki çağlayanı....



Ağlıyorum dostlarımın vefasızlığı için

Ağlıyorum Yaradana vefasızlığım için

Ağlıyorum özlediklerim için

Ağlıyorum özleyip de kavuşamadıklarım için

Ağlıyorum içimi acıtan kalp kırıklıklarım için

Ağlıyorum istemeden de olsa kalbini kırdıklarım için

Ağlıyorum unutulmaması gerekenleri unuttuğum için

Ağlıyorum .........unutamadığım için

Ağlıyorum yaklaştıkça uzaklaştıklarıma

Ağlıyorum tanıdıkça çirkinleşenlere

Ağlıyorum kıymetini bilemediklerime

Ağlıyorum sevsem de yüz bulamadıklarıma

Ağlıyorum ziyan olan yıllarıma

Ağlıyorum bir ömür ağlayamadıklarıma





GÖZYAŞLARIM BU GECE BİTER Mİ?

RUHUMDAKİ KİRLERİ YIKAMAYA YETER Mİ?

alıntı

14 Şubat 2010 Pazar

Bazen....


Bazen o kadar yalnız hissedersin ki kendini, bir omuz arasın başını koyacak. Oysa hiçbir omuz yoktur yakınlarında, kendi omzundan başka...Kafandaki ağırlığı atmaktır tek isteğin; kafanı kendi omuzuna koymaksa daha da yorar boynunu, ve daha da zorlaşır sabah başın dik uyanıvermek...




Bazen o kadar yalnız hissedersin ki kendini, bağırmak, haykırmak istersin delicesine... Oysa seni duyabilecek kadar yakın birini hissedebilsen tam o anda, fısıldamak dahi yeterli olurdu birkaç sözcüğü... Ve tam o anda, en yakın dahi çığlıklarının ulaşabileceği yerden bile uzakta...



Bazen o kadar yalnız hissedersin ki kendini, çıkmak, yürümek istersin şehrin sokaklarında... Hiç düşünmeden, hiç hissetmeden yürümek... Adımlar acı vermeye başlar sayıları çoğaldıkça, rastladığın her yüz yabancıdır çünkü... Rastladığın her yüz uzaktır, yakınından da geçse uzağından da...



Bazen o kadar yalnız hissedersin ki kendini, evine, odana sığınırsın ve kalemin seni çağırır olmadık bir saatte... Kelimeler yalnızlığını döker masum kağıtlara, ve kağıtlarda dolaşan gözlerin yine ıslanmaya başlar kuru kuru... Sabah olduğunda, yazıları yalnızlıkla birlikte kilitli çekmecelere saklamak vaktidir... Oysa gece yine gelecek, ertesi gece olmasa bile...



Bazen o kadar yalnız hissedersin ki kendini,gözyaşlarini öpebilecek, omuzu omuzundan daha yakında, dile getirilmemiş fısıltılarını dahi duyabilecek ve yazılmamış kelimeleri dahi okuyabilecek birini ararsın kuru gözlerinle... Oysa ufuğu bulandıracak kadar ıslaktırlar hala, bakarsın da göremezsin.....!







Alinti

Bir Vazgecis Oykusu Bu...


Bir vazgecis öyküsü bu ...


Dinle!

Sevdiğim ...







Canını canıma kattığım senden,

Ugrunda herseyi hiç yapabiliceğim senden ,

Vazgeciyorum ...







Cam kırıklarıyla dolu bir yolda, yalınayak yürümek gibi yokluguna alışmak

Tam acıya direniyorum derken ,

Batan her yeni parcayla sımsıkı sardigin o yaraların bir daha asla

yaralanmam derken

Tekrar tekrar kanamsı gibi ...







İnsanın canının acıması - yani ...

Ne derin bir anlam bu, gerçekten bilene ...

Canım acıyor- ........

Hiç aklımda yokken, tüm zihnimi zorlarken sadece sensiz anıları düşünmeye







Sen dolu anlara gömülmek

Ve medet ummak özlemime çare olsun diye dalgın bakıslarımda gördüklerimden

Her nakaratta daha da perisan bir yenilgi demek ...

Anlamlarin benliğime yükledigi gerçekler çok agır artık !

Varlığımı zorlayan bu oyundan yoruldum !





Seni özlemekten ..

Yokken varsaymaktan ..

Esirin olmaktan ..

Hayal etmekten ..

Yasanmamıs saymaktan ..

Var gibi görmekten ..

Yok gibi yasamaktan ..

Yoruldum !!!







Öyle bir labirent ki bu, bilmeden kendimi içine hapsettigim ,,,

Bulduğum bütün çıkışlar sana yeniden başlamama sebep aslında ..

Ve kalemi hiç kaldırmadan yerinden, başladığım tüm başlangıçlar artık



sahte !







Tüm bu sahtelikler icinde , gerçek olduğuna inandığım sevgim vardı hep kar

kalan yanıma ,,

Artık o bile zararda!!!

İskontolu bir taktik uyguladığım ,,,

Ve Alış fiyatına satılık artık herşey hanemde ...





Bir vazgeçiş öyküsü bu ...

Dinle!

Sevdiğim ...







Yokken varettiğim ,

Olmayan varlığı ile kendimi büyülediğim ,

Haddinden abartılı önemsediğim ,

Büyüttükçe büyüklüğünden korktuğum bu sevginin sahibi senden ...

Vazgeçiyorum !







Gerçek bildiğim hissettiğim için inandığım inandığım için doğru saydığım



herşeyden ..

Beni ben yapan duygularımdan ..

Seni benim sayan bütün düşüncelerimden ..

Bir çırpıda hemen ... Vazgeçiyorum !!!

Öyle kendinden emin bir geçis ki bu ,

Tek bir zerre bile sen barındırmayan içine ,

İçimde öyle rahat, hiç tereddütsüz bir biçimde !







Zaman şimdiki zaman ...







Ve Sen artık



Benim geçmişte kalan yaram ......





ALİNTİ

İcLaL AyDiN.

Aşk; yalnız bir operadır kış güneşinde dinlenen.


Aşk; bazen bir zaman hatasıdır.

Aşk; bazen kavuşamamak, adını karalamaktır kağıtlara.

Uzun bir suskunluktur ya da durmadan ondan konuşmaktır.

Aşk; bir filmin, bir karesinde takılıp kalmak...

Bazen tuhaf bir cesaretle meydan okumaktır.

Aşk; bazen nedenini bilmediğiniz bir duraksamadır.

Aşk; bir harabenin ortasında birşey bulup da ne yapacağını bilemeyen

iki savaş çocuğu gibi kalmaktır.

Eylül'ün toparlanıp gitmesini izlemektir.

Bir bakış bile anlatmaya yeterken herşeyi

kalbinizi dolduran duyguların kalbinizde kalmasıdır.

Aşk; canınızla beslemektir hüznün kuşlarını.

Aşk; vazgeçmektir gözlerinden.

Geceleri ansızın nedensiz uyanmaktır uykularından, usul usul ağlamaktır.

Aşk; birgün anahtarın ters döneceğine inanıp ışığa kavuşmayı özlemektir.

Aşk; buralardan öylece çekip gitmek ve sonunda kendine bir gül vermektir.

Acını içine alıp, göz damlalarını tutup, güçlü olmaya çalışmaktır.

İclâl Aydın..
 
 
SENİ SEVİYORDUM
Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi...








Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi







İnsan hergün anımsar mı aynı gözleri







SENİ SEVİYORDUM ve senin haberin yoktu







Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesden başkaydı işte...







Güldüğü zaman yukarıya bakardı;







Yukarı kalkan başın ve gülen gözlerin vardı...







Ne güzeldiler sen bilmiyordun...







BEN SENİ SEVİYORDUM...







Kalbime sığmıyordu aklımdan geçenler







Duvarlara, vitrin camlarına, kaldırımlara çarpıyordu







Geri dönüyordu, çoğalarak







Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum herşeyi, herseyi erteliyişim oluyordun







Kalp ağrısı oluyordun,







Birlikte soluduğumuz sokak isimleri oluyordun,







Mevsimler değişiyor ve büyüyorduk,







Dönemeçler geçiyor, köprüler göze alıyorduk ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk







Cesurduk...







Ufuk çizgisi maviydi, gün batımı hep turuncu ve kırmızıydı bütün karanfiller...







Ben SENİ SEVİYORDUM sen bilmiyordun...







Sevinçlerim oluyordun arasıra sen hiç bilmiyordun







Sonra herhangi biri oldun, bütün sevinçlerim bittikten sonra







Yağmurlar yağdı, serin haziran akşamları







Derken bir gün uzaktan gördüm seni...







Saçların bana inat başın herseye meydan okuyarak işte yine aynı







Kalbimi acıttı her zaman ki gibi...







Değiştik sanıyordum ve sen yine bilmiyordun







Şimdi bunları anlatsa sana birileri kim bilir yada boşver bilme en iyisi...







İclal Aydın






NE OLACAK HALİM?..
Sen bu satırları okurken ben çok uzaklarda olacağım...


Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar

Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi

Şu anda nerdesin ne yapmaktasın;

Bildiğim yerlerdemisin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi

Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini

Pişman mısın başlamadıkların için iç cekiyorsundur şimdi

Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala

Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim

Ah biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler.

En çok kimi özledin en çok neyi bekledin?

Şimdi düşlediklerimin neresindesin...

Dedim ya.

Bu ikimizin hikayesi...

Islandımız bütün yağmurları dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı

Bizi buluşturan kaldırımları

İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum.

Ben unutmadım diye

Hatırlıyormusun sonunu değiştirmediğimiz filmleri

Hayatın gerceğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği

Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği

Büyürken vazgectiklerimizi yada vazgeçittirdikleri seyleri

Ne Olacak Halim...

Çabuk mu büyüdük dersin

Biliyorum..

NE Olacak Halim...

Sen bu satırları okurken ben nerde olacağım kim bilir.

Neleri bırakmış olacağım birde

Ne aşkları

Ne başlangıçları

Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.

Biliyormusun...

Tek sorum var kendimle şimdi



Ahhh

Ne Olacak Şimdi Halim....
 
İcLaL AyDiN..
 
Felaket.


Önce azar azar başlıyor kaşıntı, geceleri. Sonra artıyor.

Kaşımak da bir zor ki kulağın içini.

Bir türlü geçmiyor. "Ne yapsam acaba?" diyorum.

Günler geçtikçe daha da artıyor.

Doktora gitmeye karar veriyorum.

Arkadaşlarıma soruyorum "Tanıdığınız iyi bir kulak burun boğazcı var mı?" diye.

"N’oldu ki?" diye soruyor arkadaşlarım.

"Kaşınıyor kulağım" diyorum. "

Uyuyamıyorum geceleri, kulak kaşınmasından!"

Bir doktorun adını söylüyor bir tanesi.

"Çok iyi doktordur" diyor.

"Kimsenin çözemediğini çözer, iyileştiremediğini iyileştirir."

Gidiyorum doktora. Gözlüklü, şirin bir amca. Elinde bir büyüteç, kulağıma bakıyor.

Şaşırıyorum önce. "İçinde kaşıntı var" diyorum.

"Öyle büyüteçle ne anlayacaksınız ki?"

"Yok" diyor, "Ben çoktan anladım ne olduğunu da, şimdi daha iyi görmek için bakıyorum."

"Nedir?" diyorum doktora.

"Eski sözler kaçmış kulağınıza" diyor.

"Nasıl yani?" diyorum. "Kimin sözleri?"

"Bakacağız" diyor.

Sonra bir alet çantasından kocaman, ucu ince, cımbıza benzer bir alet çıkarıyor.

"Yan durun. Kıpırdamayın" diyor bana.

Biraz irkiliyorum.

"Eski sözler" diyorum, "Ha?"

Cımbızın ucu kulağıma giriyor, canımı acıtmıyor nedense.

"Bir erkek sesi bu" diyor.

Sanki bir uğultu duyuyorum.

Cımbızı çıkarıyor kulağımdan.

"Yalan kaçmış kulağınıza!" diyor doktor.

Yalana bakıyorum. Küçücük bir şey gibi gözüküyor.

"Vay be! Günlerdir kulağımı kaşındıran bu muymuş? Hangi yalan peki?" diyorum.

"Durun, bekleyin" diyor doktor. "Dikkatli olmamız lazım. Tekrar kulağınıza kaçabilir. Önce şu deney tüpünün içine koyalım. Sonra serbest bırakırız."

Yalanı tüpün içine koyuyor. Kapağını da kapıyor tüpün. Serbest kalıyor yalan.

"Seni seviyorum" diye cılız bir ses geliyor tüpün içinden.

"Yalanmış ha?" diyorum. Kulağım bile anlamış, kalbim hala anlamıyor...
İcLaL AyDiN
UCAK..
Karlı bir akşamdı Ankara 'da;


Son kez el ele yürümüştük,

Bitmesin istediğimiz yola.

Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık.

Yazarsın bana demiştin.

Bende yazarım sana sık sık.

Ağlıyordum....

Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı.

Elimi daha sıkı tuttun,

Anlıyordum....

Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim,

Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin,

Kelebekleri kitap arasında kurutma,

Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana,

Kitaplarım sana emanet,

İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde...

Beni bekle...

Yol bitti, gidiyordun artık;

Gittin...

Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre,

Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye,

Kitaplarını okudum, kelebeklere dokunmadım,

Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim,

En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim.

Seni beklerken çok şey öğrendim,

Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam...

Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı güçle seslendim

"Uçak, babama selam söyle!"

Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam...

Bir bilsen seni nasıl özledim...

Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti,

Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri,

Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi;

Selamını aldım babacığım,

Kin büyütmedim kalbimde....

Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde.

Uçak, babama selam söyle!

Uçak, babama selam söyle!

İcLaL AyDiN



YAGMUR...

Ne zaman eskiyor sevgiler anne. Ödenen acıların bedeli geçince mi?




Yağmur yağıyor,mutfak camındayım,



Nasıl üşüdüğümü bilemezsin



Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne



Söylediğin gibi hep dibinden su verdim...ama



Şimdi telefon açsam sana



Sesini duymakta yetmiyorki



Hep aynı cümleler,babamlar nasıl ilacını aldı mı?



Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde



Bi yerlere sığdıramıyorum yüreğimi



Bazen dalıp giderdim mutfakta yemek yaparken



Tahta kaşıkla tencerenin başında öylece



Ne düşünürdüm acaba?



Özlemek çok fena anne



Anlamak seni daha da fena



Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları



Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var



gittikçe sana mı benziyorum ben



Ya da,



Annenin kaderi kıza dedikleri doğrumu?



Baban eskitir herşeyi kızım demiştin bi kez



Anlamamışım meğer



Eskiyormuş anneciğim



Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde



Şimdi duysan bunları ne üzülürsün



Mutsuzmu kızım diye



Çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle



Mutsuz değilimde anne



Yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum



Evimi topluyor,toz alıyor,televizyon seyrediyor,



Akşam çalan kapıyı açıyorum



Açtığımı gören olmuyor...



Pişirdiğim yeniyorda



Güzel olmuş denmiyor...



Çay demleniyor,demleniyor,demleniyor



Kederim mutfağımın heryerine yerleşiyor



Ah nasıl eskiyor herşey anne



Nasıl eskiyor.



Eskilerimide atmaya kıyamıyorum



Seni çok özlüyorum...



Bana yasakladığın bahçeler



Sana damı uzaktı hep



Gidemeyişine ağladın mı sen?



Ne zaman eskiyor sevgiler



Ödenen bedellerin acısı geçincemi?



İşte böyle,



Kalbimde bi acı



Şarkılar seni söyler...

İcLaL AyDiN..



KimSe ASKTAN öLmuYoR
Çok sıcak bir istanbul gecesi içindeyim...


Kızımı uyuttum.

Bir kahve yaptım kendime.

Uyku tutmayan gözlerime iyi bir arkadaş değil biliyorum ama onsuz olmuyor iste...

Gülden Karaböcek'in eski şarkılarını dinleyerek oturdum balkonda bir süre...

Anadolu yakasının ışıklarını, gemileri seyrettim...

'Gözümde canlanır koskoca mazi' diyordu Gülden Karaböcek.

Yıllar, yıllar öncesine götürdü beni.

Yetmişlerin sonuydu...

Ben küçücük bir kız çocugu, oturduğumuz sokagın genç kızları liseliydi...

Polis radyosundan istekler yapar, akşam üzerleri sevdikleri 'çocuk'la bakışmak için büyük parka giderlerdi.

Tülay abla çok güzeldi...

Dümdüz, kalın, sarı saçları vardı.

Yan apartmanda otururlardı.

Sokağın başındaki bizimkilere göre daha yeni ve modern olan Çelik apartmanında oturan Erhan abiye âşıktı.

Erhan abi de ona elbette.

Çocuk aklımla mahallede kim kimi seviyor takip ederdim.

Gönüllü ulakları olur, aralarında haber taşırdım.

Ve büyüdüğüm zaman yaşayacağım aşkların hayalini kurardım...

Tülay abla ve Erhan abi benim için ideal çiftti.

Ben de Erhan abi gibi bıyıklı, saçları güzel bir adama aşık olacaktım.

Tülay ablanın kız kardeşi Gülay'a görücü geldi bir gün.

Oysa büyük olan evlenmeliydi önce.

Ama Tülay abla Erhan abiyi bekliyordu.

Erhan abi üniversiteyi bitirmeden evlenemezlerdi.

Tülay abla sözde sırasını kardeşi Gülay'a verdi.

Gülay abla evlendi.

O yıl Erhan abi okulu bitirdi ve askere gitti.

Tülay abla asker yolu beklemeye başladı.

Derken küçük kardeşi Mehmet de evlenmek istediğini söyledi.

Tülay abla ikinci düğünü de gördü.

Kız kardeşi Gülay, bebeğini kucağına aldığında Erhan abi askerden döndü.

Artık mahallede en çok konuşulan konu ne zaman evlenecekleri olmuştu.

Erhan abi bir işe girmeden evlenemeyeceğini söylemişti Tülay ablaya.

Bir gün...

Annemlerle Kızılay'da alışveriş yaparken Erhan abiyi gördüm.

Denizatı pastanesinin önünde bir kızın elinden tutuyordu.

Ve o kız Tülay abla değildi...

Değil Tülay ablaya, anneme bile söylemedim gördüğümü...

Sonra...

Sonra Tülay abla çok hastalandı.

Lösemi dediler.

Biz büyüklerin neden bu kadar üzüldüklerini anlamadık.

Tülay abla hastaneye yattı.

O hastanedeyken Erhan abi nişanlandı.

'Tülay'dan saklıyorlarmış' dedi annem.

Aylar sonra Tülay abla sokağımıza döndüğünde ne saçları vardı ne de Erhan abi...

İş bulup İzmir'e gittiğini söylediler.

Bir yaz akşamı Tülay abla'yı balkonda otururken gördüm.

Hırkasına sarılmış içerden gelen bir Gülden Karaböcek şarkısı dinliyordu.

Kolunu balkona dayamış Erhan ağabeylerin oturduğu apartmana bakıyordu.

Sonra öldü Tülay abla...

Filmlerdeki gibi öldü...

Erhan abinin üç tane oğlu oldu.

Birinin adını herkese inat Tülay koydu.

Hala anlatırlar, Tülay üzüntüden öldü diye.

Erhan abinin annesi istememiş evlenmelerini.

Bir gün komşular toplanmış birinin evinde çay içerken, Tülay ablanın annesinin yanında 'Oğluma el değmemiş kız arıyorum' demiş.

Çok üzülmüş Tülay ablanın annesi.

Annem hala aynı sokakta oturuyor.

Geçen yaz balkonda otururken o günleri anımsadım.

Uzun uzun anlattı annem.

Meğer ne çetrefil, ne acı bir öyküymüş bu...

'Neyse ki' dedi 'şimdi kimse aşktan ölmüyor artık. Olmadı mı yenisine bakıveriyorlar'

Şimdi bu lafı duymalı mı , duymamalı mı?...

Tülay ablanın balkonuna baktım.

O benim tanıdığım aşktan ölen ilk ve tek kadındı...

Bu gece Gülden Karaböcek şarkıları dinlemek bana bunları anımsattı işte...

Belki de doğrudur...

Kimse 'gerçekten' aşktan ölmüyordur artık...

Sizce kötü müdür peki bu?

-İCLAL AYDIN-
Zor günler...




benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına kızdığım oldu zamanında

ama inandığım da...

ömrümde her şarkı, başka bir kapı açtı

bu şarkının ardında sen, bu kapının ardındaysa

benden önce söylenmiş sözler vardı...



seçtiğimiz hayatlar mı bunlar? seçtiklerimiz mi?

bunca yokluk, bunca kırıklık, bunca acı...

seçtiklerimiz evet!

hayat bu sevgilim, çoktan seçmeli

senin aşkınsa, bir dönem ödevi...



bir şarkı tuttum sevgilim

bir kapı açtım ikimize

ikimiz, çokmuşuz meğer bu resme

kapatmadan bu kapıyı yine de

bu yaralar bereler, sanadır, bileler...



çok canım yanıyordu, gördüklerimden ve görüceklerimden

benim kanayan dizlerim yoktu hayatta bir tek

benim de kanattıklarım vardı elbet

ezdiğim kumlar ve geçtiğim yollar hala gölgemi taşıyorlar

hani demiştim ya en başında

"ne ayrılıklar, ne aşklar, ne başlangıçlar" diye

yani, demem o ki, çok zor günler geçirdim vaktiyle



bu şarkı sadece benimdi sevgilim

ve ben büyük bahçeler istemiştim ikimize

yazmışsın ya "onu sevebileceğimi düşünmüştüm" diye

işte o günden beri, belki de bu yüzden sadece

bu yaralar bereler, sanaydı, bileler

göreler aşkımı

şahidim gökkubbe...



__________________







.
 
 
 

13 Şubat 2010 Cumartesi

Sen Onlar Gibi Degildin..


Oysa sen onlar gibi değildin. Anlar gibiydin…








Zaman aktı yokluğunun aksine.







Uzun zaman geçti.



Sen biteli…



Ve ansızın çekip gideli…







Uzun zaman geçti. Bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar dakikalar. Yavaş aktı yokluğunu düşündüğüm anlardaki cümlelerim. Ve hiçbir şey diyemeyişim. Yavaştı zamanın akışı…







Hiç kimseye benzetemediğim yanların içindi sende kalan suskunluğum. Ve en çok seni söylemekti giderken gözlerinin içinden…







Dakikalar içinde çok fazla öldüm.



Her damla da tekrar tekrar öldüm…



Ve sen beni anlayan gözlerinin aksine



Beni tane tane terk ettin kendi içinde…







Ve gittin. Ansızın bittin… Gidişinin ayak izlerinde seni izlerken beni düşürdüğün son umudum geldi gözlerimin önüne…







Anladım. Ben senin için. Hiçbir şey değildim. Hiç kimse de değildim. Son terk eden hep bendim ayaklar altında kalan göz yaşlarımın ıslaklığında serinleyen her bir kum tanesiydim…







Ölen bendim… Giden sen…







Oysa sen onlar gibi değildin…



Anlar gibiydin.

Ben Sevdim..

/..Ben bir erkek sevdim, biraz ürkek gözleri, biraz kaçak../




Okyanus dudakları çatlak.

Bir buket papatya kokardı sarıldığında,

Bir içim su damlardı omuzlarıma kahverengilerinden.

Kaçardı valizsiz, hazırsız...! kararsız...!

Tenine yağmurlar sinerdi, ıslanırdı yüreğim...

Savunmasız kalırdı...



/..Ben bir erkek sevdim, teninde ay dalgalanan../



Yüreğimde ırmak olup içerilerime sızan,

Islatırdı, okşardı, kayardı en uçlara...
 



/..Ben bir erkek sevdim, kucağında dolunay../




Yakamoz tutardı gecesi, yanıbaşımda ay.

Uykularında damlardı ismim dudaklarına,

Çehreme vururdu aşk,

Milyonlarca aşk...



/..Ben bir erkek sevdim, yüreğinde yüreğim saran../



Rüzgarı davetlerdi alevleri sıcağında,

Yanardı...! yanardım...! yanardık...!

Kopardı zaman...



/..Ben bir erkek sevdim, saçlarında avuçlarım kokan../



Uyurdu dizlerimde, okşardım yumuşaklığını.

Okşardı yüreği yüreğimin yoncasını,

Büyürdüm...! açardım...! kokular saçardım,

Koklardı yüreği, derinlerime koşardı.



..Ben bir erkek sevdim, tenimde bıçak../




Kıpırdardı her bir hücrem parmaklarının yol alışında,

Dalgalanırdı şafak...

Sökülürdü umutlar, karışırdı zaman, azardı yaram...

Kopardı soluğum, biterdi nakarat...



/..Ben bir erkek sevdim, sonu aynı nakarat../
 
 
Alinti...

12 Şubat 2010 Cuma

Yolun Acik Olsun SEVGİLİ.....

Gitmek işin kolay kısmıdır, zor olan gitmeye karar vermek. Ayrılık içimizi parçalasa da, bazen sadece giderek söner ruhun yangını. O yüzden, yolun açık olsun sevgili!

Ben de bittiğimde, gittim birilerinden. Zor olacağını düşünsem de, veda etmeyi becerdim. Demek şimdi senin sıran geldi. O zaman gitmelisin sevgili!




Elimizde güzel anılar var. Geçmişe yapılan yolculuklarda gülümseyerek hatırlayacağımız pek çok anıyı cebimize koyduk. Zaten başka ne kalır ki geriye sevdadan? Şanslıysan güzel zaman notları!



Bir ilişki bittiğinde elimde kalanlara bakarım. Kaç gülümseme biriktirmişsem, o kadar değerli kılınır aşkım. Kavgalarımız da olmuştur ancak beni ilgilendiren, nasıl barıştığımızdır.



İnsan her şeye alışır. Yalnızlığa, ayrılığa, sessizliğe, gürültüye, aşka, birlikte yaşamaya, insana ait ne varsa, insan alışır. Önemli olan alıştığın düzenden diğerine geçecek cesaretin olmasıdır.



Demek artık seni özlemek zamanı gelmiş. Bir müddet hasret kokacak odam. Bunu da yaşamalı! Aşkın her halinde farklı renkler saklı. Seni sensizken sevmenin de bir rengi olmalı.



Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi, dilimi bile zor tutuyorum. Gönül elbette, “gitme” diye haykırmak istiyor ama sen sakın beni dinleme. Madem vakti gelmiş ayrılığın, şimdi kalsan yarın gidersin. O zaman daha da kötü olur belki bu veda, kirli cümleler ve hakaret dolu kavgalar sonunda kapıyı vurup çıkarsın. Onları yaşamak daha kötü!



Hani bazen deriz ya, “Allah ölümün bile hayırlısını versin” diye; bence ayrılığın da hayırlısını versin. Hala gözlerimizin içine bakabiliyorken, birbirimiz hakkında söyleyecek güzel sözlerimiz varken git sevgili!



Hiçbir aşk sonsuza kadar sürmez. Sürse de adına aşk denmez. Dönüşür, değişir mutlaka o duygular. Sen bana, ben sana hala güzel bakıyorken git sevgili! Doğum günlerimizi unutmadan, her sene hasret dolu seslerle arayacak kadar iyiyken aramız bırakalım. Çok tutulmuş bir televizyon programını, yerinde kesmek gibi, damağımızda tadı varken git sevgili!



Zaten gitme desem ne olacak? Ne kadar tutabilirim ki? Rica ve minnetle dayatılan bir ilişkinin ömrü ne olur? Gitme vakti geldiğinde, göndermeyi bilmeli. Aklı başka yaşamlara kayınca insanın, durduğu yer hapis gibidir. Oysa yolunu çizmelidir insan. Yaşam denilen bu yolculukta kim bilir daha ne maceralar yaşaman gereklidir. Benim içim elbette acıyor ama öyle yürekli ve dürüst bir gidiş istedin ki, gönül rahatlığıyla söylüyorum: Var git! Yolun açık olsun sevgili!

Alinti_

11 Şubat 2010 Perşembe

SenSizLiGiN KoLLaRiNDa...

Sensizliğin Kollarında…


Karanlığın sessiz sokaklarından sana doğru koşuyorum geceleri. Bir tek ses arıyorum. Seni anlatacak, seni anlamlandıracak bir tek ses

Bu oyunun yenileni, yeneni olmuyor ama sen yine de galip duruyorsun. Garip bir savaş aşk dediğin, kimsenin dile getirmediği. Acılarım o kadar taze ki, hala kanıyorum.




Sözünden, özünden, yolundan döndün. Yürüdüğümüz bunca mesafe boşa gitti. Kalemimden bile gözyaşı damlıyor çünkü bütün edilen yeminler sende bitti.



Önceleri basit bir flörttü aslına bakarsan. Kimsenin üstüne hayaller kurmadığı, beklentisiz hoş beş saatleriydi. Eğleniyorduk yan yanayken. Sonra nasıl olduysa gönül aşka kaydı, kimse dur diyemedi.



Aklın sözü kalbi durduramıyormuş. Zaten aşkta mantık ne arar? Sevme dedikçe inadına severmiş yürek, o saatten sonra laf bir kulaktan girer, öbüründen çıkar.



Yine de güzel şey aşık olmak. Dünyada yer çekiminin olmaması gibi, sonsuz bir özgürlüğe kapılıp gidiyor insan. Hiç bitmez gibi geliyor, bilmiyor o anda, bitecek oysaki!



Aşıkken görüyorsun, gülün rengi kırmızıymış, gökyüzü deli mavi. Dalgaların coşkusunu seyrederek sen de coşuyorsun, sonradan deniz de griye dönecek hâlbuki!



Şimdi ağır bir yürek sancısı var içimde. Uykularım bile garipleşti. Koltukların üstünde sızıp kalıyorum ezan vakitleri.



Dualarım hep kabul görürdü benim. İlk defa böyle sessiz kalıyor gökyüzü. Demek dileklerin sadece seni ilgilendirince oluyor, başkasının hayatına yetmiyor.



Kaç sigara içtim, kaç şiir yazdım sen gideli, saymadım. Odam da ruhum gibi havasız. Camı açmak bile içimden gelmiyor. Sanki penceresi açılırsa evin, senin hayalinde uçup gidecek. Saçma biliyorum ama bana öyle geliyor.



Kalbim sıkışıyor bazen. İnsan yaşarken ölümü ancak o zaman hissediyor. İşte o anda düşünüyorum, asıl sensizlik bu dünyadan gidince başlıyor. Ne olsa bu şehirde izlerimiz var. Anılar, yaşananları taze tutuyor.



Rüyalarımda bir tünelin içindeyim. Karanlıktan sana doğru koşuyorum. Bir tek ses arıyorum. Seni anlatacak, seni anlamlandıracak bir tek ses! Bulamıyorum….


Alinti

7 Şubat 2010 Pazar

Kizima.....

Sevgili kızım,




Dilerim senin de anne olduğun günleri görebilirim. Ve belki ben de kendi annem gibi, torunum büyürken yetişkinliğimi temize çekebilirim...





 Emin ol, tek başına büyümüyorsun. Hinden tuttun, anneni de büyütüyorsun.





Soruların, çevrene ve olup bitenlere tepkilerin, bazen gözümün ta içine bakarak kabul ettirdiğin kararlar şaşırtıyor beni.





Ben hiçbir masalın sonunu merak etmemiştim mesela.





Ama sen merak ediyorsun.





Seninle bir bebek gibi konuşulmasından hoşlanmıyorsun.





"Sibi sibiyorum anne" dediğin ilk günden beri,



bunun ne kadar gerçek bir cümle olduğunu her söyleyişinde müthiş bir mutlulukla hissettiriyorsun.





Bazen keşke hep böyle kalsan diyorum.





Geceleri boynuma sarılan ellerini okşarken, bana böylesine bağlı bu küçük mucizenin bir gün verdiğim kararlar ya da dünyaya düşürdüğüm gölge yüzünden beni eleştireceğini bilmek ürkütücü geliyor.





Benden bağımsız, yetişkin bir kadın olduğun günü görmeyi, bunu yaşamayı delicesine istiyorum ve ama korkuyorum da, elleri ellerimin içinde kaybolan minik prensesim bir gün benden kopabilir...





Belki gün gelecek, hiç uzlaşamayacağız seninle.





Ya da ben olamayacağım yanında.





O zaman ne olur bu yazıyı çıkar ve oku.





Seni ne kadar, ne kadar çok sevdiğimi  hatirla..

Senin zamanından çalmanın yüreğime verdiği ağırlığı anlatmam öyle zor ki...






Ama bilmeni istediğim bir şey var küçüğüm...







Bir yaşını yeni bitirmiştin. Çok gergin geçmiş bir günün gecesinde seni uyutmak için çabalıyor ama başaramıyordum. Sürekli ağlıyordun. Karşılıklı mücadele veriyorduk. Sonra ben de ağlamaya başladım. Birden o kocaman erik gözlerini açıp bana bakmış, yumuk ellerinle gözümdeki yaşı silmiştin. Sonra birbirimize sarıldık sıkı sıkı... Hiç sesin çıkmıyordu. Bir süre sonra fark ettim ki uyumuşsun...





Ben sakinsem sen de sakinleşiyordun.





Ben mutluysam sen iki kati mutlu oluyordun.





Anladım ki ben neysem o, sensin!





Anneler bazen zor kararlar vermek zorunda kalır. Sen de göreceksin, ne yazık ki hayat onlan hep dik yokuşlara sürer. Ama yokuşun sonunda yeşil bir ormana ulaşacağına, o ormanın orada olduğuna inandıysa eğer, umursamaz yorgunluğunu...





Sen de anne olduğunda unutma bunu.





Ancak sen mutlu olursan mutlu edebilirsin çocuğunu.





O yüzden cesur ol kızım!





Sakın korkma hayattan.





Sen daha doğmadan bir mektup yazmıştım sana. Anımsayacaksın, diyordum ki o mektupta:





"Hayat iki seçenek sunuyor sana. Ya payına düşen kederi parlatacaksın ya da ömrünle iyi geçinmeye bakacaksın. Sen ikincisini tercih edersin umarım."


Güzel bebeğim...






Kendinden başkalarının da; hayvanların ve bitkilerin de yaşadığını unutma hiç. Bütün çiçek adlarını ezberle. Düşmanlarının adını ezberlemekten çok daha lezzetli ve anlamlıdır...





Ve bil ki hayat bir kere, kısa, senin ve her şeye rağmen güzel!







İclal Aydın

SevgiLi.....


.....sevgili...



Sevgili, biraz sendir ve sen biraz sevgili




Sevgili, eksilmeden paylaşılan ömür olmalı



Sevgili, kan-ter içinde uyandığın kabus sonrası



Başucunda bulduğun bir bardak su olmalı.



Sevgili, ateşlenmiş başında ıslak tülbent olmalı.



Sevgili, gecenin beşiğinde uyuttuğun masal olmalı



Sevgili, uykusuzluğun en güzel sebebi,



Yanında uzanmış melek,her gece yatağında yangın olmalı



Sevgili,”günaydın” ve “iyi geceler” sözcüklerinin



Arasındaki hasret olmalı



Sevgili,her gün yeniden çözdüğün bilmece olmalı



Sevgili, kara günde kara zeytine



Kara gözlerinin akını akıtıp bal yapmalı



Sevgili,hem öfkenin fırtınalı denizi hem limanı olmalı



Sevgiyi beslemeli öfkeyi unutmalı.



Sevgili, muhabbette en güzel söz



Kavgada suskunluğun olmalı



Sevgili,ölçülemez sevginin derinliği olmalı



Sevgili, yüreğinin mahzeninde yıllanmış şarap olmalı



Sevgili,aşkla düellonda boş silahın olmalı



Sevgili,acında gözünde ki yaş



Sevincin de dudağında gülüş olmalı



Sevgili,sinemada izlenememiş filmler sonrası



Dudağında kalan tuzlu mısır tadındaki öpüş olmalı



Sevgili, “kara sevda” derdinin muadilsiz ilacı olmalı



Sevgili, aşkın sözlüğünde tek isim olmalı



Sevgili, sevmese de futbolu “maç kaç kaç bitti?” diye sormalı



Sevgili, en sevdiğin yemeği en güzel yapan aşçı olmalı



Sevgili sofrandaki çorbanın tadı tuzu olmalı



Sevgili, aşkın körlüğünde elindeki beyaz baston olmalı



Sevgili, “gel” deyince kanat takmalı



“Git” deyince gitmemeli kalmalı



Sevgili, yalan dünyada yalansız cennet olmalı



Sevgili, hem yüreğinin konuğu hem sahibi olmalı



Sevgili, yanındayken zamanı durdurmalı



Ve zaman durduğu yerde kımıldamadan su gibi akmalı



Sevgili, kıskançlığın,bencilliğin,aptallığın olmalı



Tüm kötü huyların onda anlam bulmalı
 
Sevgili, sevginin hem yolu hem yoldaşı olmalı




Sevgili, her gün yeni bir mısra yazdığın şiir olmalı



Sevgili, ilkbaharda menekşe,yazın papatya



Sonbaharda kasımpatı , kışın kardelen olmalı



Sevgili her iklimde bahar olmalı



Sevgili, haziran sıcağında buzlu çay



Aralık ayazında boynunda ördüğü yeşil atkı olmalı



Sevgili, dar’a gitmeden son sigaran olmalı



Sevgili, son gününde elini tutmalı



Son günüyse onla gitmek için dilinde ki dua olmalı



Sevgili,biraz anne biraz kardeş biraz arkadaş
Hepsinden birer parça ve hepsinden farklı bambaşka olmalı




Sevgili, içinde taşıdığın onur,kolunda taşıdığın gurur olmalı

Sevgili ,uğrunda her şeyden vazgeçeceğin vazgeçilmez olmalı.



Ve insan sevdiğinin sevgilisi olmalı!..
 
                 Alinti...

6 Şubat 2010 Cumartesi

Ben Bunlari Kendim İcin Yaptim..

Bile bile girdim bu oyuna. Ne olursa olsun hep dışında kalacağımı bile bile, beni oyununa al istedim.




Bir kenarda durup senin yaşamını izleyerek sessizce sıramı bekledim. Ve hep sevdim seni. Sen gülerken, ağlarken, severken, kanarken, kanatırken, orada öylece durup sevdim seni. Elimden de başka birşey gelmedi.



Hiç şikayet etmedim senden. Hiç şikayet etmedim sevginden. Hiç şikayet etmedim sevgisizliğinden. Asla sevilmek için sıramın gelmeyeceğinden.



Bilerek girdim bu oyuna. Ve çıkıp gitmeyi, seni bırakmayı, seni artık sevmemeyi göze alamayacağıma göre şikayet etmeye de hakkım yoktu.



Kendimce sebepler buldum. Kendimce haklar verdim, kendimce haklar aldım kendimden. Sadece küçük bir ihtimal için kendimce senin oyunlarınla savaştım.Senin hayatın tüm gerçekliğiyle sürüp giderken gözlerimin önünde, ben kendime yalanlardan bir yaşam yarattım.



Hiç şikayet etmedim. Hiç suçlu aramadım. Çünkü ben bunları sadece kendim için yaşadım.



Kendim için sevdim seni. Seni sevmek beni yaşama yakın tuttuğu için. Seni sevdikçe kendime bağlandığım için. Seni sevdikçe herşeyi sevdiğim için.



Ben bunları kendim için yaptım.



Hiç bir zaman bir hayatım olmayacağını bile bile. Senden bir hayat istemeye hakkım olmadığını düşüne düşüne. İçten içe beni çok sevmeni isteyerek ve bunun hiç olmayacağını bilerek sevdim seni.



Elimden de başka bir şey gelmedi.



Sonra yoruldum orada öylece durmaktan. Dahil olmadığım bir yaşamı izleyerek içindeymişim gibi davranmaktan. Yoruldum dışarıda kalmaktan. Buna hakkım yoktu farkındaydım. Çünkü ben bunları kendime, kendim yaptım.



Zor zamanlarında elinden tutarken bunun bir anlamı olmadığını bile bile yaptım. Sen ağlarken kanayan yüreğimin yalvarışlarını duymayacağını bile bile sarıldım sana. Sen hayattan vazgeçerken umurunda olmadığını bile bile yalvardım. Sadece bir an için seni mutlu edebilirsem, dünyanın en mutlu insanı olduğum için çırpındım seni mutlu etmek için.



Sadece kendim için.



Aciz bir aşktı bu. Bencil bir aşktı bu. Çaresiz ve imkansız bir aşktı bu.



Ama yine de çok büyük bir aşkla yaşadım bunları.



Sadece kendim için yaşadım.



Yoruldum sonra. Sen de benim için birşeyler yap istemeye başladım. Benim için yapacak hiç birşeyin olmadığını bile bile istedim.



Mesela sevebilirdin beni.



Seni sevdiğim kadar olmasa da sevebilirdin, az da olsa, bir anlık da olsa, gücün ne kadarına yetiyorsa mesela...



Alıntı...

2 Şubat 2010 Salı

Vazgec Sacmala Ve Git İste...

Bugün sana yabancıyım yüreğim..


Düşünmeden dökmek istiyorum içimdekileri..



Belki biraz kırıl istiyorum bana..



Biraz üzül…

Biraz anla…



Vazgeç istiyorum,

Hayallerden…

Kimbilir !

Belki de benden…



Saçmalamak istiyorum alabildiğine…

Bağırmak, durup dururken..

Gülmek, nedensizce..



Tersine yaşamak istiyorum hayatı…

Anla işte !

Saçma ne varsa yapmak istiyorum kendimce…



Ve sende saçmala istiyorum acımasızca…



Belki de…

Gelişi güzel ağlamak istiyorum sana…

Her bir damla da bensizliğe alış istiyorum …

Alış ki kolay olsun gitmek..

Can yakmadan…

Yaralamadan...



Yalan !

Hiçbir gidiş, acısız gitmez…

Giderse ‘’o ‘’ gitmek olmaz…



Ama sen git...

Ve öyle bir git ki,

Her adımda, senden değil kendimden vazgeçtiğimi hissettir acıyla …



Yüreğim

Sözün özü;

Vazgeç, saçmala ve git istiyorum izinsizce…!



Ben gidemiyorum ...

Sen git işte !


Alinti...

31 Ocak 2010 Pazar

OZDEMİR ASAF


Herkesin bir öyküsü vardır ama, herkesin bir şiiri yoktur.”




“Yalnızlık paylaşılmaz.

Paylaşılsa yalnızlık olmaz.”



AŞK

Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,

Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.

Bir ısıtır,bir üşütür,bir ağlatır,bir güldürür;

Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.



BİR ŞEYİN ADI

Önce, büyük büyük düşündüm;

Sonra büyük büyük yaşadım.

Ne varsa, onlar aldı.

Şimdi bana küçük bir ölüm kaldı.


YALIN


Her seven

Sevilenin boy aynasıdır.

Sevmek

Sevilenin o aynaya bakmasıdır.



ÖĞÜT

Okulda,anladıkça başaracaksın.

Yaşamda,başardıkça anlayacaksın.

Gelecek mutlu-mutsuz,inanmasan da;

Gözlerin yaşardıkça anlayacaksın.

NOKTASIZ

Biri gelir sorarsa

Sana beni sorarsa

Gitti der misin

Gittiğimi söyler misin

Gidiyorum ben sana

Benimle gider misin.

Incognito




Seni görünce

Aynı anda geçer aklımızdan

Aynı düsünce..

Bir duvar gibi aramızadan



Özdemir Asaf
Denklem




Düşünürken kendimden başkasına inanmam.

İnanırsam ben senden başkasına inanmam.

İnanınca düşünür, yönelir sana doğru;

Seninle ikimizden başkasına inanmam.



Özdemir Asaf

İçin İçin




Toprak kazmak

Başında dikim için

Sonunda ölüm içindir

İnsan kazmak

Başında ekim için

Sonunda görüm içindir

Birim içindir

Varım içindir

Bugün içindir

Yarın içindir

Bütün için

Yarım içindir

Belki önce benim için

Ama ondan sonra hep

Hep senin içindir



Özdemir Asaf
Gülünç Olan




Beni güldüremeyen

Acıklı değil gülünçtür

Ağlayışların çok çoğu

Düşündürücü değil

Gülünçtür

Acıklı

Düşündürür güldürür

Güldürür düşündürür

Solmuş bir gül örneğin

Sabahları bir düğün

Akşamları ölümdür

Karmaşık ellerimdeki çiçek

Sabahki akşamki o gerçek

Gülümdür

Bulgularım yere düşünce

Sözcüklerim üşüyünce

Ölüyümdür



Özdemir Asaf
İsimsiz




Biri sana sorarsa;

Sana, beni sorarsa;

Gitti, der misin?

Gittigimi söyler misin?

Gidiyorum ben sana

Benimle gider misin?



Özdemir Asaf

Bolero




Birisi biri için,

Bilerek,bilmeyerek,

Her biçimden bir anlam,

Her anlamdan bir biçim

Beklemiştir giderek,

Bekledi,bekleyecek,

Birisi biri için.

O belki de gelecek,

Belki de gelmeyecek.

Birisi biri için

Gelecek,gelmeyecek,

Sürecek için-için,

Ama hiç gitmeyecek.

Hep başlayıp yeniden

Ve de hiç bitmeyecek.



Özdemir Asaf
Biri




Ona seni anlattı,sana onu anlattı...

Bası ona anlattı,sana sonu anlattı...

Yarım-yarım yasayan darmadagın evlere,

Birin ne kadar bütün oldugunu anlattı.



Özdemir Asaf
Hoyrat




Yüreğimdeki aklımda

Hep aklımda,hep aklımda..

Akıl kesildi yüreğim,

Yürek kesildi aklım da.



Özdemir Asaf
Aldanı-Aldatı




I



Benim düşlerimin içinde

O uyuyordu,duyuyordum.

Ben bir uykusunda onun,

Bir düş`ünde bulundum...

Uyuyordu,duyuyordu,

Avundum.



II



Benim düşlerimin içinde

O uyumuyordu,biliyordum.

Ben ne bir uykusunda onun,

Ne de bir düş`ünde bulundum...

Bulunsaydım,

Vururdum....



Özdemir Asaf
Göz




Bana Senin için,

O`mu dediler.

Hayır dedim,

Anladılar......



Özdemir Asaf


Bu Sevgidir




Onun güzelliğini herkes görüyorsa o bence az güzeldir.

Herkes biliyorsa o bence hiç güzel değildir.

Onun güzelliğini yalnız ben görüyorsam bu sevgidir.

Yalnız ben biliyorsam bu aşktır.

Hiç kimse görmüyorsa bu yalnızlıktır.



Özdemir Asaf
Başka Frekans




Vurdun,acısı daha geçmedi,

Biliyorum geçecek.

Ama öyle ağır konuştun ki ardından

O,gittikçe gerçek



Özdemir Asaf
Çizgi




Kendimi sileceksem,

Bilirim sende varım.

Senin ben yarısıyla seni ben tamamlarım.

Seni sende bütünler,

Sana sende inanır,

Seni sende silerim,

Seni bende yazarım...



Özdemir AsafBir Şeyin Adı










Önce,büyük büyük düşündüm.

Sonra büyük büyük yaşadım.

Ne varsa,onlar aldı.

Şimdi,bana-küçük/bir ölüm kaldı







Özdemir Asaf
Aşkım




ne yere ne göğe ismini yazdım

senin ismini aşkım kalbime

YAZDIM...



Özdemir Asaf
Düşüngü






Hepsinin gelmesini bekleme;

Bir kişi gelmeyecek.



Sen alışmayasın diye,

Korkmayasın diye,

Düşünesin diye...



Kendine yetmen için..

Herkesin kendinden kaçacağı yerlerde

Sen kaçmayasın diye.



Gelenler gitmeyecekmiş gibi..

Doğumlarda ölümlerde

Duyasın diye.



Bildiğini bildirmek için

Bilmeme`yi öğrenmelisin.

Tam kalasın diye.



Hepsinin gelmesini bekleme,

Sen var olasın diye.

Bir kişi gelmeyecek,

Sen, bir olasın diye.



Özdemir AsafSana




Küçük çocuklar yapıp geceleri kendimden,

Seni öpsünler diye gönderiyorum sana.

Bana, kucaklarında seni getiriyorlar;

Ben de sonra o seni getiriyorum.



Özdemir Asaf
Mum Alevi ile Oynayan Kedinin Öyküsü




Bir mum yanıyordu bir evin bir odasında.

O evde bir kedi vardı.

Geceler indiğinde kendi havasında

Mum yanar, kedi de oynardı.



Mumun yandığı gecelerden birinde

Kedi oyunlarına daldı.

Oyun arayan gözlerinde

Mumun alevi yandı,

Baktı,

Mumun titrek alevinde

Oyuna çağıran bir hava vardı.



Oyunlarını büyüten kedi büyüdü

Kendi türünde çocukcasına,

Döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü

Geldi mumun yanına, oyuncakcasına.

Bir baktı, bir daha, bir daha baktı

Mumun alevinin dalgalanmasına

Uzandı bir el attı.

Bıyıklarını yaktırmadan analmayacaktı...

İlk kez gördüğü mumun yakmasına

İnanmayacaktı.



Kedi oyunlarında büyüyordu,

Mum, üşüyordu yanmalarında.

Zaman ikili yürüyordu

Aralarında.

Bir ayrışım görünüyordu

Birinin yanmalarında

Öbürünün oynamalarında.



Kedi oyunlarında büyüyordu,

Yitirerek gitgide oyunlarını.

Mum küçülüyordu yanmalarında,

Yitirerek gitgide yakmalarını.



Oynarken büyüyen kedi yanacak,

Aydınlatırken küçülen mum yakacaktı.

Küçülen yaka-yaka aydınlatacak,

Büyüyen yana yana anlayacaktı.



Bir mumun yanmasından

Ve bir kedi oyunundan

Kaldı sonunda

Bir gecenin tam ortasında

Bir evin bir odasında

Göz-göze susan

İki insan.



Mum yandı bitti

Kedi büyüdü gitti.

oyunlar karıştı gecelerde

Suskun uykusuzluklara.



O iki insandan, sonunda

Birinin anılarında kedi,

Birinin dalmalarında mum

Kaldı gitti.



Nerede bir mum yansa şimdi,

Nerede oynasa bir kedi,

Birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri...

Bugün dün gibi oluyor,

Dün bugün gibi.

Mum ellerimi tırmalıyor,

Belleğimi yakıyor kedinin elleri.



Özdemir Asaf





Yalnızlık





Yalnız kaldınız sanırsınız,

Biliyorum.

Yalnız bırakılmışsınız,

Biliyorum.

Ötesi yok.



II

Ötesi var:

Yalnızlık

Müziğin bile seni dinlemesidir.

Yalnızlık

İnsanin kendine mektup yazması

Ve donup-donup onu okuması

Yalnızlığın da ötesidir.



Özdemir Asaf
Su




Kirli eller daha temiz.

Temiz elli

Kirli gönüllerden.

Ne dersiniz ?


Bir Bir




Seni bende, beni sende arIyorlar,

Beni senden, seni benden tanIyorlar,

Bir birim gibiyiz tümünün gözünde,

Yarım`larımızı bütün sanıyorlar



Özdemir AsafSusmak




Bir insan olsun

Olsun da burada

Bir insan olsun

Orada



Nerede olursa olsun

Bir insan

Gitse olsun, kalsa olsun

Giderse olan, gitmezse duran



Aranır bir insan bir insani

Arar bir insani bir insan



Söylenemiyor çok şey

Susmadan.......



Özdemir AsafMasa




Çağırdım geldiler

Oturmasalar olurdum

Oturdular oldum.

Anlamadılar.



Özdemir AsafPerspectıf




senin içine girdiğim zaman

dışımda kalıyorsun.

senin dışından sana bakınca

içime sığmıyorsun.
Nokta




Bana yalanlar söylese yetinecektim.

Ama yalan söyledi.



Özdemir AsafGörü




ne iyi olurdu, herkesin,

...Ben yalan söyleyebilirim,

ama sana değil...bir seni olsaydı...

ne iyi



simdi herkesin bir seni var.

yalan söylediği



Özdemir AsafMacera




Ben yürümeye başlayınca denizlerin üstünde

Karalarda koşanlar durup bana baktılar.

Ben de gittim

Sığınacağım adaları birer birer batırdım.



Özdemir Asaf

2=1



Kim o, deme boşuna...

Benim, ben.

Öyle bir ben ki gelen kapına;

Baştan başa sen.



Özdemir Asaf
Seni Saklayacağım




Seni saklayacağım inan

Yazdıklarımda, çizdiklerimde

Şarkılarımda, sözlerimde.



Sen kalacaksın kimse bilmeyecek

Ve kimseler görmeyecek seni,

Yaşayacaksın gözlerimde.



Sen göreceksin duyacaksın

Parıldayan bir sevi sıcaklığı,

Uyuyacak, uyanacaksın.



Bakacaksın, benzemiyor

Gelen günler geçenlere,

Dalacaksın.



Bir seviyi anlamak

Bir yaşam harcamaktır,

Harcayacaksın.



Seni yaşayacağım, anlatılmaz,

Yaşayacağım gözlerimde;

Gözlerimde saklayacağım.



Bir gün, tam anlatmaya...

Bakacaksın,

Gözlerimi kapayacağım...

Anlayacaksın.



Özdemir AsafAnlam




Sen bana

Sen desen de, demesen de olur.

Ama ben sana diyeceğim.

Düşün dur!...



Özdemir Asaf









Özdemir Asaf





Özdemir Asaf