29 Mart 2010 Pazartesi

Benim Olmayan Bir Adam Sevdim...


Bir adam sevdim, canımı yaktı sevdası


Hiç benim olmadı, benimmiş gibi sevdim

Biraz umursamazdı, biraz serseri

Söylemezdi isteklerini.

Kahrolsa aşkından, uykuları kaçsa geceleri,

Ben bilmezdim.

Utanırdı bazen hatalarından, utancından gelmezdi.

Sıcak yaz günlerinde, bir bardak su gibiydi,

Hiç ikincisini içemedim.

Ne yetti varlığı, ne çekip gidebildim.

Umutlarım gibi temizdi düşleri,

Elbet istekleri, elbette o da hayal kurardı,

Sadece, hiçbirini yapamadı.

Biraz vurdumduymazdı, biraz maymun iştahlı,

Ne yardan, ne serden vazgeçti.

Adı gibi büyük bir denizdi,

Çok yüksek bir tepeden bıraktım kendimi sularına,

Bir batıp, bir çıktım maviliğinde

Bazen sakin bir limanda, bazen fırtınada

Üstümden geçen dalgalar gibiydi.

Bir adam sevdim,

Bir yaz günüydü, sessizce sarıldım sohbetine,

Kendinden emin, güvenliydi.

Kalbini gördüm birgün, şaşırdım.

O, bu adam değildi.

Birçoklarına kırgındı, duvarlar koymuştu önüne

Kimse yürüyüp geçmesin, görmesin onu diye.

Bir adam sevdim, kızınca çıkıp giderdi birden,

Arkasından ağlardım, o hiç bilmezdi.

Birkaç duble rakısı vardı,

Hayır o da Allahtan vardı

Yoksa hiç öğrenemezdim beni sevdiğini,

Ayıkken olmazdı yüreğini açacak cesareti.

Anlayacağınız dostlar,

Ben hiç benim olmayan bir adam sevdim,

Sanki benimmiş gibi!



Candan Ünal

Tutunacak Bir Dal..


Günlerdir zihnimden elime tek kelime düşmedi. Sustum, durdum, dizlerimi karnıma çekip oturdum. Başımı ellerimin arasına aldım ağladım. Aynaya bakmadım, konuşmadım…




Bilinçli bir yalnızlığın içinde kendimle karşılaşmaktan korktum, kaçtım. Biliyordum aslında kaçmanın, susmanın, korkmanın ne demek olduğunu ama bu kez başkaydı… Çok iyi performans sergilediğinizi düşünürken işten kovulursunuz, çok sağlıklı olduğunu düşündüğünüz biri aniden hayata veda eder, güneşe bakıp içinizi ısıtırken bir anda yağmur ya işte öyleydi bu kez…





Kalbim birinci dereceden yanıklarla kıvranırken sığınabilecek bir liman aradım. Bir sabah uyandım, gitmek istedim ama utandım. İkinci sabah uyandığımda kendimi sadece onun yanında “iyi” hissedebileceğimi bilmenin eminliğiyle yollara düştüm.





Her adımda ayaklarımın yerin dibine geçtiğini hissettim. Bana bu kadar yakın olmasına rağmen ona uzak duruyor olmama kızdım. Yol boyunca düşündüm. Nasıl oluyor da sarıp sarmalandığım kucağı unutabildim diye kendime öfke kusuyordum.





Gerçekle yüzleşmek ağır gelse de yanına kadar gittim. Varlığının gerçek olmasını dileyerek soğuk mermerin kenarın oturdum. Yağmur gibi aktı gözyaşlarım. Ne için ağladığımı unutup konuşmaya başladım. Kendimi anlattım, içimin sırlarını döktüm…





Dokundum. “Tutunacak bir dalım yok baba” dedim.





Çat diye bir ağaç dalı düştü önüme… Şaşırdım, gülümsedim… “Babam” dedim “babam”...





Fiziksel olarak burada olmasa da ruhuyla yanımda olduğunu, küçük kızını izlediğini hissettim her hücremde…





Ondan gelen ağaç dalını aldım elime, garip bir sızıyla eve doğru yürümeye başladım. Hafiflemiştim sanki üzerimdeki katran karası yük kalkıp gitmişti… Tutunacak bir dalım vardı artık, babamın elleri vardı bana uzanan… Uzaklaşmayan ama hep yanımda duran babamın elleri…:(








Feraye Demir

11 Mart 2010 Perşembe

SaNa YaZMaK...

Ne zaman sana yazmaya başlasam önce çaresizce dipsiz kuyulara dalıyor bakışlarım ardından uzun ve derin bir sessizlik…




Günleri sayarken aylar, ayları sayarken yıllar geçti ama ben en çok sana yazdım; çünkü en çok seni sevdim; seni bekledim.Sonra tüm yazdıklarımı sildim birer birer; okudukça benden bir anı kalmasın, yüreğin yanmasın diye. Öfkeyi suya, sensizliği kağıda, aşkı yüreğime yazdım; gökten yıldız çalmak, güneşe göz kırpmak, boşluğu kavramak gibi…



Yazdıkça ateşe dokundum; dokundukça yandım.



Sana yazmak, seni yazmak: Bazen hayata karşı buz kesilmek, bazen sıcaklığını hatırlayıp erimek, bazen de aşkın sesiyle irkilmek gibi...



Gidemedim, senden geçemedim ama biliyor musun, sensiz geçen her gün daha da korktum yokluğuna alışmaktan…Rüyalarıma uzunca bir süre uğramadın mesela rüyamda bile göremedim seni…Ta ki birkaç gün öncesine kadar.Üşüdüm, dedim tek kelime etmeden sadece sarıldın bana. Şimdi mi, şimdi yine sana yazıyor, seni yazıyorum işte…











‘İşin doğrusu:

Varlığına alışmaktan daha zor oldu,

Yokluğuna alışmak.

Alıştım mı bilmiyorum; ama mecbur olduğumu biliyorum.

Boşver...

Coşkusu da çok güzeldi varlığının,

Yokluğunun acısı da hiç fena değildi hani…
 
Alinti..